
Teşkilat-ı Mahsusa ; Havas ve Bâtınî Stratejiler
Tarihin tozlu sayfalarında gizlenmiş, çoğu kez sadece şaibelerle ve sis perdesi ardından görülen bir yapı vardır: Teşkilat-ı Mahsusa. Resmî tarih çoğu kez bu yapıyı istihbarat faaliyetleriyle sınırlandırırken, hakikat arayışına çıkanlar için bu örgüt, metafizik ile reel sahanın arasında bir köprü görevi görmüş, öyle ki havas ilmiyle icra edilen gizli operasyonlara kadar uzanmış bir kudret merkezi olmuştur. Bu yazıda, Teşkilat-ı Mahsusa’nın tarihsel görünürlüğüyle sınırlı kalmadan, onun içsel manevî damarını, havas ve bâtınî boyutunu, çoğu kez göz ardı edilen mistik operasyon kabiliyetlerini derinlemesine ele alacağız.
Teşkilat-ı Mahsusa, II. Abdülhamid’in kurdurduğu Hamidiye Teşkilatı’nın mirasçısı olarak 1913 yılında kurulmuştu. Ancak ne var ki, bu yapı sadece siyasi istihbarat örgütü değildi. Bilakis, “görülmeyeni görenler”, “duyulmayanı duyanlar”, yani havas ehli kimseler Teşkilat’ın derin yapısında yer almış, manevi harp unsurları olarak kullanılmışlardır. Bu durum, klasik istihbarat anlayışının ötesine geçer; metafizik varlıkların yardımı, şifrelere gizlenmiş dualar, vefklerle yünlendirilmiş misyonlar, hatta rüyalar vasıtasıyla alınan stratejik bilgiler gibi unsurları içerir.
Belgelerden yola çıktığımızda, Teşkilat’ın bâtınî damarının kayıt dışı bir silsile halinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Mesela 1915’te Medine’de Siyonist ajanlara karşı yapılan operasyonun perde arkasında, bir grup havas ehli zâtın rüyayla uyarıldığı ve bu rüya bilgilerinin Teşkilat’a iletilerek operasyon planlandığı aktarılır. Aynı şekilde, İngilizlerin Kahire’deki istihbarat üc merkezinden biri, içeriden bilgi sızması sağlanamayacak kadar kapalıydı; bu nedenle bir “rühani gözcü” görevlendirilerek, geceleyin zikirle transa girilmiş, ruhsal temasta bilgi alınıp çözüm üretilmiştir.
Yine Mehmed Akif gibi önde gelen isimlerin dahi, sadece fikir adamı olarak değil, rühsat verilmiş metafizik pratiklerle yakından ilgili oldukları bilinir. Akif, Kur’ân tilavetinin frekans temelli etkisini bilen, sözün enerjiye dönüşme sırrını kavramış bir şahsiyet olarak Teşkilat’ta istihdam edilmiştir. Bu durum, operasyonların sadece mermiyle değil, enerjiyle, frekansla, hatta duayla icra edildiğine dair ipucu vermektedir.
Teşkilat-1 Mahsusa’nın kullandığı bâtınî teknikler bazen şoyle tezahür ederdi: Tehlikeli bir bölgeye gönderilen ajan, yanına “koruyucu vefk” taşır, bu vefkin üzerinde Ebced hesaplarıyla yazılmış bir dua veya ayet olurdu. Bu muska sadece manevî koruma değil, aynı zamanda enerjisel titreşim yayarak ajanın fark edilmesini engelleyen bir frekans zırhı görevini görürdü. Bu durum, modern anlamda “görünmezlik teknolojisi”nin metafizik versiyonu gibidir.
Bugün çoğu tarih yazımında yer almayan bu unsurlar, aslında Anadolu irfanının süretleşmiş tezahürleridir. Havas ilminin tasavvufla iç içe geçtiği bu yapı, çıplak güzergâh haritalarının ötesinde, manevî haritalar da çizen bir örgüttü. Teşkilat mensupları bazen “rühsatlı zikir halkalarına” katılır, oradan gelen bilgileri strateji masasına taşırlardı.
Bu makalede ortaya koyduğumuz deliller, böylesi bir yapının sadece silah ve taktikle değil, gayb bilgisiyle ve manevî keşifle hareket ettiğini göstermektedir. Teşkilat-ı Mahsusa, bu yönüyle sadece bir casusluk örgütü değil, aynı zamanda bir rühani harp örgütü, bir metafizik karargâhtı.
Şu anda bile arşivlerin tozlu raflarında gizli kalan belgeler, bir gün gün ışığa çıktığında, millet olarak sadece müdafaa sanayisinde değil, manevî harp teknolojisinde de bir dönüşüm yaşayacağımızın habercisi olabilir. Teşkilat-1 Mahsusa’nın bu mistik damarı, bize sadece geçmişteki büyük sırları değil, aynı zamanda geleceğin metafizik ordularına da ışık tutmaktadır.
Kürşad BERKKAN
Yorum gönder