
Cinlerle Anlaşma Yapan İlk Türk Komutanlar: Tarihî Belgelerle Kayıp Bilgiler
Türk-İslam tarihinde, görünmeyen varlıklarla temas kurma meselesi sadece halk efsanelerine değil, askeri ve devlet organizasyonlarına da sirayet etmiştir. Cinlerle iletişim kuran, onlarla antlaşmalar yapan ya da onlardan bilgi ve yardım alan komutanların varlığı, özellikle eski Türk destanlarında, bazı Osmanlı arşiv notlarında ve havas kaynaklarında sıkça rastlanan bir konudur. Bu yazıda, cinlerle temas kurduğu iddia edilen ilk Türk komutanlardan bazılarını, tarihî belgelerle ve havas rivayetleriyle birlikte inceleyecek, kayıp bilgilerle örülmüş bu esrarengiz geleneğin izini süreceğiz.
İlk olarak Göktürk döneminden kalma Orhun Yazıtları’nda geçen bazı semboller, kimi araştırmacılar tarafından “gaybî temas”ın izleri olarak yorumlanmaktadır. Bilge Kağan’ın rüyada aldığı emirler, gaipten işaretlerle hareket ettiği sözleri, bu dönemde de ruhani rehberlik anlayışının var olduğunu göstermektedir. Çin kaynaklarında geçen bazı kayıtlar da, Türklerin doğaüstü varlıklarla anlaşarak savaş stratejileri oluşturduklarını ima eder.
Selçuklu dönemine gelindiğinde, Alp Arslan ve Melikşah gibi büyük komutanların etrafında “manevî destekçiler” bulunduğu ve özellikle Melikşah’ın hocası olan Nizamülmülk’ün, bâtınî konularda derin bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Nizamülmülk’ün “Siyasetnâme” adlı eserinde doğrudan cinlerden söz edilmese de, “görünmeyen akıllar”, “gece gelen uyarılar” gibi ifadeler cinlerle ya da ruhanî varlıklarla örtülü ilişkilerin bir yansıması olabilir.
Osmanlı’nın ilk dönemlerinde, Orhan Gazi’nin dervişlerle kurduğu yakın ilişkiler ve bu dervişlerin çoğu zaman mistik güçlerle temasta olması, dolaylı yoldan cinlerle bağlantının kurulabileceğine işaret eder. Ahiler ve Bektaşîler arasında “cin taifesinden bilgi alan” havas ehlinin var olduğu, özellikle sınır boylarında görev yapan komutanların, bu ehillerle gece zikirlerinde bir araya geldiği aktarılır. Bu zikirlerde cinlerin musallat olduğu, ancak bazılarına “yardımcı” olarak izin verildiği, geleneksel havas literatüründe yer alan rivayetlerdendir.
Yavuz Sultan Selim döneminde ise bu temas daha sistematik bir hâl almıştır. Bazı kaynaklarda, Mısır Seferi sırasında padişahın etrafındaki danışmanların arasında bir havas hocası olduğu ve bu hocanın belirli dualar ve vefkler aracılığıyla cin taifesinden bilgi aldığı anlatılır. Bu bilgilere göre, savaşların kaderini etkileyebilecek bazı istihbaratlar bu ruhani yolla elde edilmiş, hatta bazı düşman saflarında korku ve dağınıklık oluşturmak için cinler istihdam edilmiştir.
Belgelerde açıkça adları geçmese de, “el-İ’tikadâtü’l-Havâs” gibi bazı Osmanlıca risalelerde geçen ifadeler bu bilgileri destekler. Bir örnekte, “Kal’ayı zapt etmek için yedi gecelik bir tertib kuruldu ve Şems saatinde cinlere fısıldandı” gibi cümleler, doğrudan metafizik stratejilerin kullanıldığını göstermektedir. Bu tür bilgiler, hem Osmanlı’nın zahirî silah gücünü hem de bâtınî yöntemlerini bir araya getirdiğini ortaya koymaktadır.
Hülasa cinlerle temas kurma meselesi Türk-İslam askeri tarihinde her zaman marjinal bir konu gibi görülse de, aslında birçok dönemsel anlatımda bu ilişkinin izleri vardır. Bu izler, resmi belgelerin satır aralarında, tasavvufî menkıbelerin derinliklerinde ve havas risalelerinin simgeleri arasında gizlidir. Ve bu izleri sürebilmek, sadece tarihe değil, gayb ilmine de vâkıf olmayı gerektirir.
Kürşad BERKKAN
Yorum gönder