Varlığın özünde saklı olan o büyük sır, bazen bir avuç toprağın paylaşılmasında, bazen de bir gönlün inşasında gizlidir. İnsanlık tarihi boyunca felsefe ve din, insanı kendi hapishanesinden çıkaracak anahtarlar aramıştır; işte o anahtarların en parlağı Cömertliktir. Ancak bu kavram, sadece maddi bir alışverişin çok ötesinde, Arapçadaki o zarif ifadesiyle îsâr (إيثار) sırrında saklıdır. Cömertlik, nefisteki "sahip olma" vehmini yıkar. Bir bakıma kişinin kendi hapishanesinden (mülkiyet tutkusundan) özgürleşmesidir.
Aristoteles’ten İmam Gazali’ye uzanan etik geleneğinde erdem, iki aşırı ucun tam ortasında yer alan bir dengedir. Aristoteles'e göre cömertlik, ne her şeyi saçıp savuranın delice cesareti (israf), ne de hiçbir şeyi paylaşamayanın korkaklığıdır (cimrilik). Erdem, statik bir nokta değil, dinamik bir dengedir; felsefe bu dengeye "mesotes" (orta yol) der. Bu bakış açısına göre cömertlik, kişinin elindeki imkanları akıl ve hikmet süzgecinden geçirerek, "doğru zamanda, doğru kişiye ve doğru miktarda" sunabilme sanatıdır.
Yaygın inanışta cimrilik ve cömertlik birbirine karşıt iki uç olarak düşünülebilir. Modern materyalist toplumda gelişen anlayış bu kavramları zıtlaştırmıştır. Oysaki cimriliğin zıddı müsrifliktir. Cömertlik ise erdem noktasıdır yani “Orta”dır.
İslam filozoflarından Farabi, erdemi ruhun sağlığı, aşırılıkları ise ruhun hastalığı olarak görür. Ona göre orta yolu bulmak, ruhun kendi doğasına dönmesidir; cimrilik ruhu büzerken, israf onu dağıtır, cömertlik ise ruhu en verimli formunda tutar.
Felsefenin 'orta yol' dediği o ince çizgi, Gazali'de kalbin üzerine titrediği bir teraziye dönüşür. Eğer bu terazi bir yöne meylederse, kalp aynası tozlanır; denge kurulduğunda ise ayna, ilahi cömertliği yansıtmaya başlar. Cömertlik dengenin bulunduğu ve itidal üzere olunan yerdir. Cimriliğin dar tünelleri ile israfın dipsiz kuyuları arasında bulunan o 'sırat-ı müstakim'dir.
Kur'an-ı Kerim'de Cimrilik – Cömertlik – Müsriflik Kavramları:
İsra Suresi 29. Ayette mealen “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” Buyrulmuştur.
Kur'an'da cimrilik genellikle "buhl" (بخل) ve “katera” (قتر) kelimeleriyle ifade edilir. Tasavvufi bakışta cimrilik, Allah’ın Rezzâk sıfatına olan güven eksikliğidir.
Âl-i İmrân Suresi, 180. Ayet: "Allah’ın kereminden kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler (yebhalûne), bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için şerdir..."
Be-ha-le kökünden türeyen kelimeler Kur'an'da 12 yerde geçer. Mülkiyeti sahiplenme yanılgısını ve paylaşmanın getireceği bereketten mahrum kalmayı ifade eder. Ka-te-ra kökünden türeyen kelimeler 5 ayette bulunmaktadır, karanlık, eli darlık gibi manalarda kullanılmışlardır.
Cömertlik: Denge ve "Kavâm"
Kur'an, müminin bu iki kutup arasındaki duruşunu muazzam bir görsel tasvirle anlatır.
Furkan Suresi, 67. Ayet: "Onlar, harcadıkları zaman ne israf(yusrifu) ederler ne de cimrilik (yakteru). Harcamaları bu ikisi arasında dengeli (kavâmen) bir yoldur."
Buradaki "Kavâm" kelimesi, ayakta durmak, dosdoğru olmak demektir. Yani cömertlik, ruhun dik duruşudur.
İsraf: Sınırı Aşmak ve “İsraf” ve "Tebzîr"
İsraf, cömertliğin yanlış yöne akmasıdır. Kur'an bunu hem harcamada ölçüsüzlük hem de haddi aşmak olarak tanımlar.
İsrâ Suresi, 26-27. Ayetler: "...Gereksiz yere saçıp savurma (tübezzir). Çünkü saçıp savuranlar (mübezzirîn), şeytanların kardeşleridir."
Burada kullanılan "Tebzîr" (تبذير) kelimesi, tohumu (malı) verimsiz toprağa saçmak anlamına gelir. Tasavvufta bu, Allah'ın emanetini O'nun razı olmadığı yere harcayarak "emanete hıyanet" etmek olarak görülür.
Tebzîr bir anlamda Allah’ın verdiği malın isyan sayılabilecek şekilde saçılıp savrulması, boşa harcanması şeklinde düşünülebilir. İsraf lüzumsuz yere yapılan harcamanın miktarı ile ilgiliyken, Tebzir bu harcamanın içeriğiyle ilgilidir. Buna göre doğru yerlere de olsa haddinden fazla harcamak israf, miktarı ne olursa olsun yanlış yerlere harcamada bulunmak tebzîrdir.
Peygamber Efendimiz (sav), cömertliği sadece malın eksilmesi değil, varlığın genişlemesi olarak tarif etmiştir:
- Cömertliğin Metafiziği: "Cömert kişi Allah'a yakın, cennete yakın, insanlara yakın ve cehennem ateşinden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzak, cennetten uzak, insanlara uzak ve ateşe yakındır." (Tirmizi, Birr, 40)
- Bereketin Sırrı: "Kulun, 'Malım, malım!' demesine şaşılır. Oysa senin malından sana ait olan sadece; yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka verip (ahiret için) baki kıldığındır." (Müslim, Zühd, 3)
- İlahi Garanti: "Sadaka vermekle mal eksilmez..." (Müslim, Birr, 62; Tirmizi, Birr, 82)
Tasavvuf büyükleri, cömertliği "nefsin ölümü ve ruhun ihyası" olarak görmüşlerdir.
Hz. Mevlânâ: "Veren El, Bağdan Kurtulan Eldir"
Mevlânâ'ya göre cömertlik, ruhun bir kuş gibi mülkiyet kafesinden kurtulmasıdır. O, Mesnevi’de der ki: "Cömertlik, cennet selvisinin bir dalıdır. Bu dalı eline alan kişi, o dal aracılığıyla cennete kadar gider." Mevlânâ için israf, tohumu çorak yere ekmektir; cömertlik ise tohumu Allah rızası tarlasına gömüp ebedi hasadı beklemektir.
Cüneyd-i Bağdâdî: "Cömertlik Karşılıksız Olmalıdır"
Tasavvufun Seyidlerinden olan Cüneyd-i Bağdâdî, cömertliğin en yüksek makamını şöyle tarif eder: "Cömertlik, verilecek şeyi henüz istenmeden vermek ve verdiğin kişiden teşekkür bile beklememektir." Eğer bir beklenti varsa, o cömertlik değil bir "ticaret"tir.
Şah-ı Nakşibendi: "Elde Kar Gönülde Yar"
Bu ekolde cömertlik, elin dünyalık işlerle meşgulken kalbin sürekli Allah ile olmasıdır. Cimrilik kalbi dünyaya bağlayan bir zincirdir. Şah-ı Nakşibendi Hazretleri, cömertliğin kişinin vaktinden ve nefsinden feragat etmesi olduğunu, yani îsâr (إيثار) makamına talip olunması gerektiğini vurgular.
Abdülkadir Geylânî: "Mülk Emanettir"
Geylânî Hazretleri, mülkiyet duygusunu şöyle yıkar: "Dünya malı senin elinde olsun ama sakın kalbine girmesin. Elinde olursa cömert olursun, kalbine girerse cimri ve esir olursun."
Kur'an-ı Kerim'de Îsâr Kavramı (Diyanet Meali)
Bu kavramın geçtiği en sarsıcı ayet Haşr Suresi'nde, Ensar'ın Muhacirlere karşı tutumunu anlatan ayettir:
"...Kendileri son derece ihtiyaç içinde olsalar bile onları (din kardeşlerini) kendi nefislerine tercih ederler (yü’sirûne- يُؤْثِرُونَ). Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Haşr Suresi, 9. Ayet)
Gazzâli’nin "Altın Orta" Görüşü
İmam Gazzâlî ‘ye göre ahlak, ruhun bir melekesidir. Cömertliği bir "sır" yapan şey, onun matematiksel bir miktar değil, kalbi bir kıvam olmasıdır.
- İfrat (Aşırılık): Tebzir (Savurganlık). Malı Allah'ın razı olmayacağı şekilde, hikmetten uzak dağıtmak.
- Tefrit (Yetersizlik): Buhl (Cimrilik). Hak sahibi olanın hakkını vermekten kaçınmak, malı kalbe hapsetmek.
- İtidal (Erdem): Cömertlik / Sehâ. Gazzâlî bunu, "malı olması gereken yere, olması gereken miktarda, sadece Allah rızası için ulaştırmak" olarak tanımlar.
Gazzâlî'nin Sırrı: Eğer kişi verirken içinde bir sıkıntı hissediyorsa, o henüz tam manasıyla cömert değildir; sadece "cömertlik yapmaya çalışan" biridir. Gerçek cömertlik, verirken kalbin ferahlamasıdır. Bu öğretiye göre "Cimrilik" (Buhl), eldeki imkanları ruhu daraltacak ve hikmeti engelleyecek şekilde hapsetmektir ki bu korkaklıktan beslenir.
"İsraf" (Tebzir) ise, malı ve enerjiyi varoluş gayesine aykırı, ölçüsüz ve saçıp savurarak harcamaktır; bu da bir nevi akıl tutulmasıdır.
"Cömertlik" (Sehâ), bu iki uçurumun arasındaki sırat köprüsüdür ne elin boyuna bağlanması ne de tamamen açılıp boşaltılmasıdır.
Felsefi açıdan cimrilik, bireyin mülkiyeti "mutlak" sanarak varlığını eşyaya hapsetmesi, yani bir ontolojik yanılgıdır. İsraf ise, insanın kendi sınırlarını bilmemesi ve emanet bilincinden uzaklaşarak "tanrıcılık" oynamasıdır. Gazali, cömertliği sadece bir eylem değil, kalbin mülkiyet tutkusundan özgürleştiği bir "hal" (meleke) olarak tanımlar.
Kur’an-ı Kerim, bu dengeyi Furkan Suresi 67. ayette "ikisi arası orta bir yol" olarak reçete eder.
Tasavvuf ehli için cömertlik, "Benim" diyen nefsin sesini kısıp "Senindir" diyen ruhun sesini açmaktır. Cömertliğin üç mertebesi vardır:
- Sehâ (Cömertlik): Malın bir kısmını verip bir kısmını kendine saklamaktır. Bu adalettir.
- Cûd (Eli açıklık): Malın çoğunu verip azını kendine ayırmaktır. Bu fazilettir.
3. Îsâr (Fedakârlık): Kendisi muhtaçken elindekinin tamamını başkasına vermektir. Bu ise muhabbetin ve fena (varlıktan geçiş) makamının sırrıdır. Tasavvufta bu denge noktasından bir adım ötesi olan îsâr, aklın ve mantığın ötesinde, tamamen ilahi aşkın bir tezahürüdür.
Îsâr (إيثار): Arapça "e-se-re" (أثر) kökünden türemiştir. Bu kök, bir şeyin izini takip etmek veya bir şeyi seçip öne çıkarmak anlamlarına gelir. Kur’an terimi olarak îsâr; bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde olsa bile başkasının menfaatini kendi menfaatinin önüne koymasıdır.
Gerçek cömert, mülkün asıl sahibini bildiği için verirken aslında eksilmediğini, aksine fazlalıklardan kurtularak hafiflediğini bilir. İsraf eden kişi malın kadrini bilmezken, cimri kişi malın kölesi olur; cömert ise malın efendisidir ama Allah'ın kuludur. Sonuç olarak cömertlik, insanın eşya ile kurduğu ilişkiyi düzelterek onu asıl gayesi olan "insan-ı kâmil" yolculuğuna hazırlar. Felsefe bu dengeyi "akıl" ile kurmaya çalışırken, tasavvuf bu dengeyi "hakikat bilgisi" (marifet) ile taçlandırır.
Yorumlar (0)
Giriş Yap
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın!