Tasavvufî Erdem Sırları- İnsaf

Ayşe Nur
5 0

İnsaf kavramı günümüzde temel bağlamından koparılmış ve içini doldurmadan ağız alışkanlığıyla merhamet, adalet ve yumuşaklık anlamında ve tek yönlü olarak kullandığımız bir kelimeye dönüşmüştür.  Halbuki insaf pek çok yönü ve derinliği olan bir kavramdır. Vicdanımız ile birlikte; inanç ve davranışlarımızda, hüküm ve kararlarımızda doğru bir ölçü tutturmada bizlere yardımcı olacak önemli kılavuzlarımızdan biridir. Temel manası yarı yarıya bölmek, eşitlemektir. Yani birine merhamet söz konusu ise yarısı da diğerinedir. Adalet sağlanacaksa kişi kendine de adil olmalıdır, nefsi temize çıkmak istediğinden; tüm hatayı başkasında görmemek, o hatadan kendi payını da eşit olarak almaktır. Bu anlamıyla insaf; başkalarının doğrusunu da kendi eğrimizi de gerçek boyutu ne kadarsa olduğu haliyle bize gösteren bir aynadır.
Felsefe tarihinde özellikle etik ve siyaset felsefesi alanlarındaki merkezi kavramlarla ilişkilendirilmiş olup temelde adil bir yargılama ve kişisel önyargıdan kurtulma anlamlarını içerir.  Aristoteles, adaleti, hak edilenin hak edilene verilmesi olarak tanımlar. İnsaf, bu dağıtıcı adaletin vicdani boyutudur. Bir felsefeci, bir kaynağı veya hakkı dağıtırken insaflı davrandığında, eşitleri eşit, eşitsizleri eşitsiz muamele ederek hakkaniyeti sağlamış olur. İnsaf, bu dağıtımın duygusal ve ahlaki bir olgunlukla yapılmasını gerektirir.
İnsaf, toplumsal düzenin ve birlikte yaşama ahlakının sağlanmasında da kritik bir rol oynar.
İslam tasavvufunun temelini oluşturan İnsaf kavramı, Hadis-i Şeriflerde genellikle bu kelimenin kendisiyle değil, taşıdığı anlamlarla, yani Adalet (Adl), Hakkaniyet (Kıst), Şefkat, Merhamet ve Nefse Karşı Dürüstlük gibi kavramlarla güçlü bir şekilde işlenmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de İnsaf Kelimesi ve Türevleri
Kur’an-ı Kerim’de “insaf” kelimesi (isim haliyle) doğrudan geçmez, ancak aynı kökten türeyen fiil ve türevleri olan “ne-s-f” (ن ص ف) kökünden gelen kelimeler ve anlamdaş terimler geniş bir şekilde ele alınır.
Bu kök, temel olarak adalet, eşitlik, hakkını vermek ve orta yolu tutmak gibi anlamlara gelir ve Kur’an’da özellikle adalet (adl) ve hüküm verme bağlamında kullanılır.
1. “İnsaf” Kelimesinin Kökü ve Türevleri (N-S-F)
“İnsaf” kelimesi, Arapçada “yarılamak, iki eşit parçaya bölmek” anlamındaki “nısf (نصف)” kelimesiyle aynı kökten gelir. “İnsaf (إنصاف)”, bu kökten gelen, bir şeyi iki eşit parçaya bölerek adaleti tesis etme anlamını taşıyan bir mastardır.
Kur’an’da bu kökten türeyen ifadelere örnekler:
Nısf (نصف): Yarı, yarım.
Daha çok miras hukuku ve boşanma (mehr) gibi konularda, maddi hakların eşit olarak bölünmesini ifade eder.
Bakara Suresi 2:237: Eğer onlara mehir tespit eder de kendilerine el sürmeden boşarsanız, tespit ettiğiniz mehrin yarısı onlarındır…
Müzemmil Suresi 73:20: (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor.
Müzemmil Suresi 73:3: Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi; yarısını ibadetle geçir.
 
2. İnsaf Anlamında Kullanılan Temel Kavramlar
Kur’an’ın temel mesajında, insafın ifade ettiği hakkaniyetli ve adil davranma ilkesi, daha kapsamlı ve genel terimlerle ifade edilir:
A. Adalet (العدل)
İnsafın Kur’an’daki en güçlü karşılığı Adalet’tir. Adalet, her şeyi yerli yerine koymak ve hak sahibine hakkını vermek anlamına gelir. İnsaf, adaletin bir uygulamasıdır.
Nahl Suresi 16:90: “Şüphesiz Allah, adaleti (adl), ihsanı (iyilik yapmayı) ve akrabaya vermeyi emreder; çirkin utanmazlıkları (fahşâ), kötülükleri (münker) ve zorbalıkları (bağy) nehyeder. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”
Nisa Suresi 4:58: “…İnsanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.”
B. Kıst (القسط)
Kıst, adaletten daha somut ve pratik bir adaleti ifade eder; doğru ölçü ve dengeyi gözeterek hakkı yerine getirmek demektir. İnsaf, özellikle sosyal muamelelerde Kıst’ı uygulamaktır.
Hadid Suresi 57:25: “Andolsun, biz elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve onlarla birlikte kitabı ve mizanı (adalet ölçüsü) indirdik ki, insanlar adaleti (kıst) ayakta tutsunlar…”
Rahman Suresi 55:9: “Öyleyse tartıyı adaletle (kıst) tutun ve tartıyı eksik yapmayın.” (Bu ayet hem maddi hem manevi adalet için bir uyarıdır.)
C. Kavvâmûne Lillah (قَوَّامُونَ لِلَّهِ)- Allah İçin Şahitlikte İnsaf
Bu ifade, Kur’an’da kişinin kendisi, ebeveyni veya akrabaları aleyhine dahi olsa gerçeği söylemesi ve adaleti ayakta tutması gerektiğini vurgular. Bu, insafın zirve noktasıdır.
Nisa Suresi 4:135: “Ey iman edenler, kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için hakkı ayakta tutanlar (kavvâmîne bi’l-kıst) ve adaletle şahitlik edenler olun. Zengin de olsa, fakir de olsa, Allah onlara (sizden) daha yakındır…”
Kur’an-ı Kerim, “insaf” kelimesini kullanmak yerine, bu kavramın ifade ettiği evrensel ahlaki ilkeyi daha kapsayıcı ve uygulanabilir terimler olan Adl (genel adalet) ve Kıst (pratik adalet/hakkaniyet) ile ifade eder.
Kur’an’a göre insafın temel amacı şudur:
Hukukta ve Sosyal Hayatta: Malların, hakların ve hükümlerin eşit ve hakkaniyetli bir şekilde paylaştırılması (nısf, kıst).
Vicdani ve Ahlaki Hayatta: Duygusal bağlar ne olursa olsun, gerçeğin ve adaletin tarafında yer almak ve şahitlikte dürüst olmaktır (kavvâmûne lillah).
Bu kavramların Kur’an’daki kullanım şekli, tasavvuftaki insaf anlayışının temelini oluşturur; zira sûfîler, bu ilahi emirleri önce nefse karşı uygulayarak başlarlar.
İslam Tasavvufunda İnsaf Kavramı
İslam tasavvufunda insaf (adalet, hakkaniyet, vicdanlı olma) kavramı hem Allah’a karşı hem de yaratılmışlara (nefs dahil) karşı takınılması gereken önemli bir ahlaki ilke ve ruhani makam olarak ele alınır. Tasavvufi düşüncede insaf, sadece hukuki bir adalet anlayışından öte, kalbin arınmışlığı ve doğruyu görebilme yeteneği ile doğrudan ilişkilidir.
1. Allah’a Karşı İnsaf
Tasavvuf ehli için insafın ilk ve en önemli yönü, Allah Teâlâ’ya karşı insaflı olmaktır. Bu, şu anlamlara gelir:
Vazifeyi İdrak Etmek: Kulun, Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlerin büyüklüğünü ve bu nimetlere karşılık kendisinden beklenen kulluk görevlerini (ibadet, şükür, itaat) hakkıyla yerine getiremediğini samimiyetle itiraf etmesi ve nefsini bu konuda suçlamasıdır.
Hükmüne Razı Olmak: Allah’ın kendisi hakkında verdiği her türlü hükme (kaza ve kader) ve takdir ettiği duruma (dert, musibet, zenginlik, fakirlik) içtenlikle rıza göstermek ve isyan etmemektir. “Hakk’a insaf, batıla inkâr” ilkesiyle, Hakk’ın mutlak adaletini kabul etmektir.
Aczini Bilmek: Kendi acizliğini, fakirliğini ve Allah’a olan mutlak ihtiyacını bilmek ve bu gerçek karşısında alçakgönüllü olmaktır.
Yaratılmışlara Karşı İnsaf
Bu yönüyle insaf, bireyin toplumsal ve kişisel ilişkilerinde adil, vicdanlı ve hakkaniyetli olmasını ifade eder.
Başkalarının Hakkını Gözetmek:
Kendi Nefsine Karşı: Kişinin nefsini aşırıya kaçan arzu ve isteklerden alıkoyması, ona hak etmediği üstünlüğü vermemesi ve onu kötü ahlaktan arındırmaya çalışmasıdır. Nefsin ayıplarını görmek, ona insaf etmektir.
Diğer İnsanlara Karşı: Başkalarının haklarını teslim etmek, onlara zulmetmekten kaçınmak ve onlara kendi nefsi için istediği iyilikleri istemektir. İnsaf, kişinin kendi çıkarını bir kenara bırakıp, muhatabının haklılığını kabul edebilmesi yeteneğidir. Hata yaptığında özür dilemek ve hakkı sahibine iade etmektir.
Objektif Muhakeme: Olayları ve kişileri değerlendirirken önyargılardan ve nefsi düşmanlıklardan arınarak, hakikatin gerektirdiği şekilde hüküm vermektir. Dostun da düşmanın da hakkını korumayı gerektirir.
3. Tasavvufi Makam Olarak İnsaf
Tasavvuf yolunda insaf, tevazu, rıza, adalet ve ihsan gibi makamlarla yakından ilişkilidir. İnsaf sahibi bir derviş:
Kendini Eksik Görür: Daima nefsini kusurlu ve başkalarını daha üstün görme eğilimindedir (tevazu). Bu, tasavvufta ilerlemenin temelidir.
Ahlakı Güzelleştirir: İnsaf, kötü huy ve davranışların terk edilmesine, güzel ahlakın (özellikle hüsn-ü zan– iyi zan besleme) benimsenmesine vesile olur.
Huzura Erer: Hem Allah’la olan ilişkisinde hem de insanlarla olan muamelesinde insafı ölçü alan kişi, iç huzura ve kalp temizliğine ulaşır.
Kısacası, tasavvufta insaf, kalbin nuruyla görmeyi ve mutlak adaleti hem kendi nefsinde hem de tüm varlıkta tesis etmeyi hedefleyen, yüksek bir vicdani olgunluk halidir.
Tasavvuf Büyüklerinin Eserlerinde İnsaf Örnekleri
1. Kuşeyrî (Risâle)- Nefse Karşı İnsaf
Ebu’l-Kâsım el-Kuşeyrî, Nefse Karşı İnsafın önemini vurgular. İnsaf, öncelikle kişinin kendi nefsine karşı adil olması, yani onun ayıplarını görmesi ve onu hak etmediği bir makama koymamasıdır.
“Sûfî, nefsine insaf eden kişidir. Nefsine insaf etmek ise; daima nefsini suçlaması, yaptığı hayırları ve iyilikleri küçük görmesi ve başkalarının kusurlarını görmezden gelmesidir. Kim kendi nefsini daima haklı görürse, insanlara insaf edemez.”
Gerçek insaf, kibir ve ucb (kendini beğenme) hastalıklarını tedavi etmekle başlar. Nefsini sürekli olarak hesaba çekmek (muhasebe), ona insaf etmenin en pratik yoludur.
2. İbn Arabî (Fütûhât-ı Mekkiyye)- Hakk’ın Adaletinde İnsaf
Muhyiddin İbn Arabî, insafı mutlak adalet ve ilahi takdirin idraki bağlamında ele alır. İnsaf, Hakk’ın yarattığı her şeyde bir hikmet ve adalet bulunduğunu idrak etmektir.
“İnsaf, Hakk’ın hükmüne itiraz etmemen ve her şeye hakkını vermendir. Kişi, Allah’ın takdirine ve hükümlerine karşı insaflı olmalıdır. Zira, Hakk’ın mutlak adaleti, bazen senin zâhirde şer olarak gördüğün şeyde bile gizlidir.”
İbn Arabî’ye göre insaf, rızâ makamıyla çok yakından ilişkilidir. Kula düşen, karşılaştığı her durumda Hakk’a insaf ederek O’nun adaletini şüpheye düşürmemektir.
3. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (Mesnevî)- İnsaf ve Kibir İlişkisi
Mevlânâ, Mesnevî’de insafı genellikle zulüm ve kibrin zıddı olarak işler. İnsaf, kişinin kendi kusurlarını görebilmesi ve başkalarının haklılığını teslim edebilmesi yeteneğidir.
“İnsaf et! Kendi ayıbını görmeyen kişi, başkalarına zulmeder. Kibir, insafın perdesidir. İnsaf, can gözünün açılmasıdır; kibir ise o gözü kapar. Sen bir haksızlık yaptığında onu kabul etmen, Allah katında yüzlerce nafile ibadetten daha makbuldür.”
Mevlânâ, insafın sosyal boyutta tecellisini ve özellikle tartışma ve anlaşmazlık anlarında kişinin nefsini susturarak hakka boyun eğmesini öğütler. Gerçek ârif, insaflı olan ve kendi nefsine insaf etmeyi bilendir.
4. İmam Gazzâlî (İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn)- Muamelede İnsaf
İmam Gazzâlî, eserlerinde insafı daha çok muamelât (sosyal ilişkiler ve alışveriş) ahlakı içinde ele alır. Bu, imanın pratik bir göstergesi ve Takvanın gereğidir.
“Alışverişinde, konuşmanda ve tüm muamelelerinde insaflı ol. İnsanlara karşı insafın ölçüsü şudur: Kendin için hoşlanmadığın bir şeyi, onlar için de hoş görmemektir. Malı satarken ayıbını gizlemek insafsızlıktır; bir hak talep ederken aşırıya kaçmak da insafsızlıktır.”
Gazzâlî, insafı altın kural olarak formüle eder: Kendine reva görmediğin bir şeyi, başkasına reva görmemektir. Bu, ahlaki bir denge ve kul hakkına saygı meselesidir.
Bu dört büyük ismin öğretilerinde insaf; nefsi terbiye, ilahi adaletle barışma, kibirden arınma ve sosyal hayatta dürüstlük gibi farklı yönleriyle ele alınmıştır.
“Üç şeyi her kim bir araya getirebilirse imanı tam toplamış olur: Nefsine karşı olsa da insafı elden bırakmamak, herkese selam vermek, fakir iken de sadaka vermek.”(Buhari, İman 20)

Sen de Yorum Yap