El-Alîm’: Allah’ın Sonsuz Bilgisi ve İnsan İdrakinin Sınırları
El-Alîm: Allah’ın Sonsuz Bilgisi ve İnsan İdrakinin Sınırları
İslam inancının temel taşlarından biri, Allah’ın (c.c.) sonsuz ve mutlak bilgi sahibi olmasıdır. Bu bilgi, “El-Alîm” ismiyle tecelli eder ve evrendeki her zerreye, geçmişten geleceğe, görünen ve görünmeyene kadar her şeyi kapsar. Kur’an-ı Kerim’de sıkça tekrarlanan “اللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ” (Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir) ayeti, bu ilahi sıfatın önemini vurgular. Bu yazımızda, Allah’ın ilim sıfatını, insanın sınırlı bilgisiyle karşılaştırarak, Gazâlî ve İbn Teymiyye gibi İslam düşünürlerinin bu konudaki bakış açılarını inceleyeceğiz.
Allah’ın İlim Sıfatı: El-Alîm
El-Alîm, Allah’ın (c.c.) her şeyi en ince detayına kadar bilmesi, hiçbir şeyin O’nun bilgisinin dışında kalmaması anlamına gelir. Bu bilgi, yaratılışın öncesini, anını ve sonrasını kapsar. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ilmini ifade eden pek çok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Bakara Suresi’nin 29. ayetinde şöyle buyrulur: “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratandır. Sonra göğe yönelip onları yedi gök olarak düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.”
Bu ayet, Allah’ın (c.c.) yaratılışın her aşamasına vakıf olduğunu, her şeyin O’nun ilmi dairesinde gerçekleştiğini açıkça ifade eder. Allah’ın ilmi, sadece maddi alemi değil, aynı zamanda gaybı, insanların niyetlerini ve düşüncelerini de kapsar. En’am Suresi’nin 59. ayetinde şöyle buyrulur: “Gaybın anahtarları O’nun yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı bilir, O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıklarında olan her tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.”
Bu ayetler, Allah’ın (c.c.) ilminin mutlak ve sınırsız olduğunu, hiçbir şeyin O’nun bilgisinin dışında kalamayacağını vurgular. Allah’ın ilmi, zaman ve mekan kavramlarının ötesindedir. O, geçmişi, bugünü ve geleceği aynı anda bilir. Bu, insanın sınırlı idrakinin kavrayamayacağı bir gerçektir.
İnsanın Sınırlı Bilgisi
İnsan, Allah’ın (c.c.) yarattığı en şerefli varlık olsa da, bilgisi sınırlıdır. İnsanın bilgi edinme araçları duyular, akıl ve vahiy ile sınırlıdır. Duyular, dış dünyayı algılamamızı sağlar; akıl, bu algıları işleyerek anlamlandırmamıza yardımcı olur; vahiy ise, Allah’ın (c.c.) peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdiği ilahi bilgidir.
Ancak, insanın duyuları ve aklı, her şeyi tam olarak kavramaya yetmez. Duyularımız bizi yanıltabilir, aklımız hatalı çıkarımlar yapabilir. Bu nedenle, insanın bilgisi her zaman eksik ve kusurludur. Bakara Suresi’nin 30. ayetinde meleklerin, insanın yaratılışına itiraz ederken, “Biz Seni tesbih ederken ve Sana şükrederken yeryüzünde bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” demeleri, insanın sınırlı bilgisinin bir örneğidir. Melekler, insanın potansiyelini tam olarak kavrayamamışlardır.
İnsanın sınırlı bilgisi, aynı zamanda bir imtihan vesilesidir. İnsan, sahip olduğu bilgiyle doğruyu yanlıştan ayırmaya, iyiyi kötüden seçmeye ve Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmaya çalışır. Ancak, bu süreçte hatalar yapabilir, yanlış kararlar verebilir. Bu nedenle, insanın sürekli olarak Allah’tan (c.c.) hidayet dilemesi, O’nun ilmine sığınması ve doğru yolu bulmaya çalışması gerekir.
Gazâlî’nin Bakış Açısı
İslam düşünce tarihinde önemli bir yere sahip olan İmam Gazâlî (rh.a.), Allah’ın (c.c.) ilmi ve insanın bilgisi arasındaki ilişkiyi derinlemesine incelemiştir. Gazâlî’ye göre, Allah’ın (c.c.) ilmi, her şeyi kuşatan, mutlak ve ezeli bir bilgidir. İnsanın bilgisi ise, sınırlı, geçici ve öğrenme yoluyla elde edilen bir bilgidir.
Gazâlî, insanın aklının ve duyularının sınırlı olduğunu, bu nedenle Allah’ın (c.c.) zatını ve sıfatlarını tam olarak kavrayamayacağını savunur. Ona göre, Allah’ın (c.c.) zatı ve sıfatları, insan aklının idrak sınırlarını aşan bir alandır. Bu nedenle, Allah’ı (c.c.) anlamak için akıl ve mantığın ötesine geçmek, kalbi arındırmak ve manevi bir tecrübe yaşamak gerekir.
Gazâlî, “İhya-u Ulum’id-Din” adlı eserinde, ilmin önemini vurgularken, ilmin Allah’a (c.c.) yakınlaşmaya vesile olması gerektiğini belirtir. Ona göre, ilim, sadece dünyevi menfaatler için değil, aynı zamanda ahireti kazanmak için de kullanılmalıdır. Gazâlî, ilim öğrenirken niyetin halis olması, kibirden uzak durulması ve ilmin amele dönüşmesi gerektiğini vurgular.
İbn Teymiyye’nin Bakış Açısı
İbn Teymiyye (rh.a.), Allah’ın (c.c.) ilmi ve insanın bilgisi arasındaki ilişkiyi, Kur’an ve Sünnet’e dayanarak açıklamıştır. İbn Teymiyye’ye göre, Allah’ın (c.c.) ilmi, her şeyi kuşatan, mutlak ve ezeli bir bilgidir. İnsanın bilgisi ise, sınırlı, geçici ve öğrenme yoluyla elde edilen bir bilgidir.
İbn Teymiyye, Allah’ın (c.c.) zatı ve sıfatları hakkında konuşurken, Kur’an ve Sünnet’te belirtilen sınırları aşmamak gerektiğini savunur. Ona göre, Allah’ın (c.c.) zatı ve sıfatları, insan aklının idrak sınırlarını aşan bir alandır. Bu nedenle, Allah’ı (c.c.) anlamak için akıl ve mantığın yanı sıra, vahye de başvurmak gerekir.
İbn Teymiyye, “Mecmu’ul Fetava” adlı eserinde, ilmin önemini vurgularken, ilmin Kur’an ve Sünnet’e uygun olması gerektiğini belirtir. Ona göre, ilim, sadece dünyevi menfaatler için değil, aynı zamanda Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için de kullanılmalıdır. İbn Teymiyye, ilim öğrenirken niyetin halis olması, bid’atlardan uzak durulması ve ilmin amele dönüşmesi gerektiğini vurgular.
Sonuç
Allah’ın (c.c.) “El-Alîm” ismi, O’nun sonsuz ve mutlak bilgi sahibi olduğunu ifade eder. Bu bilgi, evrendeki her zerreye, geçmişten geleceğe, görünen ve görünmeyene kadar her şeyi kapsar. İnsanın bilgisi ise, sınırlı, geçici ve öğrenme yoluyla elde edilen bir bilgidir. İmam Gazâlî ve İbn Teymiyye gibi İslam düşünürleri, Allah’ın (c.c.) ilmi ve insanın bilgisi arasındaki ilişkiyi derinlemesine incelemişlerdir. Onlara göre, Allah’ı (c.c.) anlamak için akıl ve mantığın yanı sıra, vahye de başvurmak, kalbi arındırmak ve manevi bir tecrübe yaşamak gerekir.
İnsanın sınırlı bilgisi, aynı zamanda bir imtihan vesilesidir. İnsan, sahip olduğu bilgiyle doğruyu yanlıştan ayırmaya, iyiyi kötüden seçmeye ve Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmaya çalışır. Bu süreçte hatalar yapabilir, yanlış kararlar verebilir. Bu nedenle, insanın sürekli olarak Allah’tan (c.c.) hidayet dilemesi, O’nun ilmine sığınması ve doğru yolu bulmaya çalışması gerekir. Unutmamalıyız ki, “اللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ” (Allah, Alîm’dir, Hakîm’dir) ve O’nun ilmi her şeyi kuşatır.

Sen de Yorum Yap