Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması
Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması
İslam tasavvufunda zikir, Allah’ı anmak, O’nu hatırda tutmak ve O’na yakınlaşmak için yapılan her türlü sözlü ve kalbi eylemi ifade eder. Zikir, sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin de bu anışa iştirak etmesi, hatta bu anışın kalpte kök salması ve tüm benliği kuşatmasıdır. Bu derinleşme, kalbin ilahi ilimle aydınlanmasına, idrakin artmasına ve nihayetinde Allah’a (c.c.) daha yakın bir kulluk bilincine ulaşılmasına vesile olur. Bu yazımızda, zikir ve tefekkürün kalbi ilimle arındırmadaki etkisini Kur’an ayetleri ve hadislerle açıklayacak, İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın zikir anlayışlarını karşılaştırarak konuyu derinlemesine inceleyeceğiz.
Zikrin Kur’an ve Sünnet’teki Yeri
Kur’an-ı Kerim, zikrin önemini vurgulayan pek çok ayetle doludur. Allah Teala, Bakara Suresi’nin 152. ayetinde şöyle buyurur: “Öyleyse beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim; ve bana şükredin ve nankörlük etmeyin.” Bu ayet, zikrin Allah (c.c.) ile kul arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu, kulun Allah’ı anmasının Allah’ın da kulu anmasına vesile olacağını açıkça ifade eder. Ahzab Suresi’nin 41-42. ayetlerinde ise, “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” buyrularak zikrin sürekli ve düzenli olması gerektiği vurgulanır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de zikrin faziletini pek çok hadis-i şerifinde belirtmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “Rabbini zikredenle zikretmeyenin misali, diri ile ölü gibidir.” (Buhari, Deavat, 66). Bu hadis, zikrin kalbi canlandırdığını, ona hayat verdiğini ve manevi bir diriliğe vesile olduğunu gösterir. Başka bir hadiste ise, “Allah’ı zikreden bir toplulukla oturan kimse bedbaht olmaz.” (Buhari, Deavat, 66) buyrularak zikir meclislerinin bereketine ve faziletine işaret edilir.
Zikrin Kalbi Arındırmadaki ve İdrakı Artırmadaki Etkisi
Zikir, kalbin pasını silen, onu gafletten uyandıran ve ilahi nurlara açan bir anahtardır. Sürekli zikir, kalbi dünya meşgalelerinden uzaklaştırır, onu Allah’a (c.c.) yöneltir ve O’nun sevgisiyle doldurur. Bu sayede kalp, ilahi ilhamlara ve manevi feyizlere açık hale gelir. Kalbin arınması, idrakin artmasına ve hakikatleri daha net görmeye yardımcı olur. Zikirle birlikte yapılan tefekkür ise, bu idrak sürecini daha da hızlandırır ve derinleştirir.
Tefekkür, Allah’ın (c.c.) yarattığı varlıklar üzerinde düşünmek, O’nun kudretini, azametini ve hikmetini anlamaya çalışmaktır. Tefekkür, kalbi uyandırır, aklı harekete geçirir ve insanı daha derin bir iman ve teslimiyet bilincine ulaştırır. Kur’an-ı Kerim’de, düşünen, tefekkür eden kimseler övülür ve onların akıllarını kullanmaları teşvik edilir. Ali İmran Suresi’nin 190-191. ayetlerinde şöyle buyurulur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen münezzehsin. Bizi ateş azabından koru’ derler.”
İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın Zikir Anlayışları
İslam tasavvuf tarihinde zikir konusunda önemli katkıları olan iki büyük alim, İmam Rabbani ve İbn Ataullah İskenderi’dir. Her iki alim de zikrin önemini vurgulamakla birlikte, zikir anlayışlarında bazı farklılıklar bulunmaktadır.
İmam Rabbani’nin Zikir Anlayışı
İmam Rabbani (k.s.), Nakşibendi tarikatının müceddidi olarak bilinir. Onun zikir anlayışı, “kalbi zikir” üzerine odaklanır. İmam Rabbani’ye göre, zikir sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin de bu anışa iştirak etmesi, hatta bu anışın kalpte kök salması ve tüm benliği kuşatmasıdır. O, “zikr-i hafi” olarak bilinen gizli zikrin, yani sessiz ve kalbi zikrin önemini vurgular. Bu tür zikir, kişinin iç dünyasına yönelmesini, kalbinin derinliklerinde Allah’ı (c.c.) anmasını ve O’na yakınlaşmasını sağlar. İmam Rabbani, mektubatında zikrin faydalarını detaylı bir şekilde anlatır ve zikrin kalbi arındırdığını, nefsi terbiye ettiğini ve insanı Allah’a (c.c.) ulaştırdığını belirtir.
İmam Rabbani, zikrin yanı sıra “murakabe”nin de önemine dikkat çeker. Murakabe, Allah’ın (c.c.) her an kendisini gördüğünü ve bildiğini idrak ederek, O’nun huzurunda olduğunu hissetmektir. Murakabe, zikrin derinleşmesine ve kalbin daha da arınmasına yardımcı olur.
İbn Ataullah İskenderi’nin Zikir Anlayışı
İbn Ataullah İskenderi (k.s.), Şazeli tarikatının önde gelen isimlerinden biridir. Onun zikir anlayışı, “zikr-i cehri” olarak bilinen açık zikrin, yani sesli zikrin önemini vurgular. İbn Ataullah’a göre, zikir sadece kalpte değil, aynı zamanda dilde de ifade edilmelidir. Sesli zikir, kişinin iç dünyasındaki duyguları dışa vurmasına, kalbinin coşmasına ve Allah’a (c.c.) olan aşkının artmasına vesile olur. İbn Ataullah, Hikem-i Ataiyye adlı eserinde zikrin faydalarını ve önemini detaylı bir şekilde anlatır. O, zikrin kalbi canlandırdığını, nefsi terbiye ettiğini ve insanı Allah’a (c.c.) ulaştırdığını belirtir.
İbn Ataullah, zikrin yanı sıra “dua”nın da önemine dikkat çeker. Dua, Allah’tan (c.c.) yardım istemek, O’na yalvarmak ve O’na sığınmaktır. Dua, zikrin tamamlayıcısıdır ve kalbin Allah’a (c.c.) daha da yakınlaşmasına yardımcı olur.
İki Anlayışın Karşılaştırılması
İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın zikir anlayışları arasındaki temel fark, zikrin şekli üzerinedir. İmam Rabbani gizli zikri, İbn Ataullah ise açık zikri daha çok önemser. Ancak her iki alim de zikrin kalbi arındırdığı, nefsi terbiye ettiği ve insanı Allah’a (c.c.) ulaştırdığı konusunda hemfikirdir. Her iki anlayış da İslam tasavvufunda önemli bir yere sahiptir ve müminler, kendi mizaçlarına ve ihtiyaçlarına uygun olan zikir yöntemini tercih edebilirler.
Zikirde İhsan Bilinci ve Huzur
Zikrin en üst seviyesi, “ihsan” bilinciyle yapılan zikirdir. İhsan, Allah’ı (c.c.) görür gibi ibadet etmek, O’nun huzurunda olduğunu hissetmektir. Bu bilinçle yapılan zikir, kalbi tam anlamıyla Allah’a (c.c.) yöneltir ve insanı derin bir huzur ve sükunet haline ulaştırır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ihsanı şöyle tarif etmiştir: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” (Müslim, İman, 5).
Zikir, tefekkür ve ihsan bilinciyle yapılan ibadetler, kalbi ilahi ilimle aydınlatır, idrakı artırır ve insanı Allah’a (c.c.) daha yakın bir kulluk bilincine ulaştırır. Bu sayede mümin, dünya hayatının sıkıntılarına karşı daha dirençli olur, kalbi huzur ve sükunetle dolar ve ahiret hayatına daha iyi hazırlanır.
Sonuç
Zikir, kalp için bir şifa, ruh için bir gıda ve nefis için bir terbiyedir. Kur’an ve Sünnet’in ışığında zikrin önemini kavramak, İmam Rabbani ve İbn Ataullah gibi büyük alimlerin zikir anlayışlarını öğrenmek ve zikri ihsan bilinciyle yapmak, müminler için büyük bir fırsattır. Unutmayalım ki, zikirle idrak artar, kalp ilahi ilimle aydınlanır ve insan, Allah’a (c.c.) daha yakın bir kulluk bilincine ulaşır.

Sen de Yorum Yap