Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması

admin
5 0

Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması

İslam tasavvufunda zikir, Allah’ı anmak, O’nu sürekli hatırda tutmak ve O’na yakınlaşmak için yapılan bir ibadettir. Zikir, sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin Allah sevgisiyle dolması, O’nun azametini idrak etmesi ve O’nunla sürekli bir bağ kurmasıdır. Bu makalede, zikir ve tefekkürün kalbi ilimle arındırmadaki etkisini Kur’an ayetleri ve hadislerle açıklayacak, İmam Rabbani ve İbn Ataullah gibi önemli sufilerin zikir anlayışlarını karşılaştıracağız.

Zikrin Kur’an ve Sünnetteki Yeri

Kur’an-ı Kerim’de zikir, birçok ayette emredilmiş ve önemi vurgulanmıştır. Allah Teala şöyle buyurur: “Öyle ise beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim; bana şükredin ve nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152) Bu ayet, zikrin Allah ile kul arasında karşılıklı bir ilişki olduğunu gösterir. Kul Allah’ı zikrettikçe, Allah da kulunu zikreder ve ona rahmetiyle tecelli eder.

Başka bir ayette ise şöyle buyrulur: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı zikretmekle yatışanlardır. Dikkat edin! Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle yatışır.” (Ra’d, 28) Bu ayet, zikrin kalbe huzur ve sükunet verdiğini, insanın iç dünyasını arındırdığını ve onu ilahi nurla doldurduğunu ifade eder.

Hadis-i şeriflerde de zikrin fazileti sıkça vurgulanmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı zikredenle zikretmeyenin misali, diri ile ölü gibidir.” (Buhari) Bu hadis, zikrin insanın manevi hayatına canlılık verdiğini, onu gafletten uyandırdığını ve Allah’a yakınlaştırdığını gösterir.

Tefekkürün Zikirle İlişkisi

Tefekkür, kainatı, olayları ve kendi varlığını Allah’ın ayetleri olarak okumak, onlardan ders çıkarmak ve Allah’ın kudretini, azametini ve hikmetini idrak etmektir. Tefekkür, zikrin bir parçasıdır ve onu tamamlar. Zikir, kalbin Allah’a yönelmesini sağlarken, tefekkür ise aklın Allah’ı anlamasına yardımcı olur.

Kur’an-ı Kerim’de tefekküre teşvik eden birçok ayet bulunmaktadır. Allah Teala şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler ve ‘Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sen her türlü eksiklikten uzaksın. Bizi cehennem azabından koru’ derler.” (Al-i İmran, 190-191) Bu ayet, tefekkürün sürekli olması gerektiğini ve insanın her halinde Allah’ı hatırlayarak O’nun yaratılışındaki hikmetleri düşünmesi gerektiğini vurgular.

Tefekkür ve zikir birlikte yapıldığında, kalbin ilimle arınması ve idrakin artması daha kolay olur. Zikir, kalbi Allah’a bağlarken, tefekkür ise aklı kullanarak Allah’ı daha iyi anlamaya ve O’nunla daha derin bir ilişki kurmaya yardımcı olur.

İhsan Makamı: Zikrin Nihai Hedefi

İhsan, İslam’ın en yüksek mertebesidir ve Allah’ı görür gibi ibadet etmek anlamına gelir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ihsanı şöyle tanımlamıştır: “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de, O seni görmektedir.” (Müslim)

Zikir, ihsan makamına ulaşmak için önemli bir araçtır. Zikir sayesinde kalp Allah sevgisiyle dolar, O’nun azameti idrak edilir ve O’nunla sürekli bir bağ kurulur. Bu sayede kişi, Allah’ı görür gibi ibadet etmeye başlar ve ihsan makamına ulaşır.

İhsan makamına ulaşan kişi, her işini Allah rızası için yapar, O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışır ve O’nunla sürekli bir iletişim halinde olur. Bu kişi, dünyevi zevklere ve nefsani arzulara kapılmaz, kalbi ilahi nurla aydınlanır ve gerçek mutluluğa ulaşır.

İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın Zikir Anlayışları

İmam Rabbani ve İbn Ataullah, İslam tasavvufunun önde gelen isimlerindendir ve zikir konusuna büyük önem vermişlerdir. Her iki sufi de zikrin kalbi arındırdığını, Allah’a yakınlaştırdığını ve ihsan makamına ulaştırdığını vurgulamışlardır. Ancak, zikir uygulamaları ve zikrin mahiyeti konusundaki yaklaşımları bazı noktalarda farklılık göstermektedir.

İmam Rabbani’nin Zikir Anlayışı

İmam Rabbani (k.s), Nakşibendi tarikatının müceddidi olarak bilinir ve zikir konusunda “sessiz zikir” (zikr-i hafi) yöntemini benimsemiştir. Ona göre, sessiz zikir, dilin hareket etmediği, kalbin ve aklın Allah’ı anmasıdır. İmam Rabbani, sessiz zikrin daha etkili olduğunu, riyadan uzak olduğunu ve kalbin daha derinlere nüfuz etmesini sağladığını savunmuştur.

İmam Rabbani’ye göre, zikir sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin Allah sevgisiyle dolması, O’nun azametini idrak etmesi ve O’nunla sürekli bir bağ kurmasıdır. O, zikrin kalbi arındırdığını, nefsi terbiye ettiğini ve insanı Allah’a yakınlaştırdığını vurgulamıştır.

İmam Rabbani, zikrin yanı sıra tefekküre de büyük önem vermiştir. Ona göre, tefekkür, kainatı, olayları ve kendi varlığını Allah’ın ayetleri olarak okumak, onlardan ders çıkarmak ve Allah’ın kudretini, azametini ve hikmetini idrak etmektir. İmam Rabbani, zikir ve tefekkürün birlikte yapılması gerektiğini, bu sayede kalbin ilimle arınacağını ve idrakin artacağını savunmuştur.

İbn Ataullah’ın Zikir Anlayışı

İbn Ataullah el-İskenderi (k.s), Şazeli tarikatının önde gelen isimlerindendir ve zikir konusunda “cehri zikir” (zikr-i cehri) yöntemini benimsemiştir. Cehri zikir, sesli bir şekilde yapılan zikirdir ve genellikle toplu halde yapılır. İbn Ataullah, cehri zikrin kalbi coşturduğunu, nefsi harekete geçirdiğini ve topluluk içinde yapılan zikrin daha bereketli olduğunu savunmuştur.

İbn Ataullah’a göre, zikir sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin Allah sevgisiyle dolması, O’nun azametini idrak etmesi ve O’nunla sürekli bir bağ kurmasıdır. O, zikrin kalbi arındırdığını, nefsi terbiye ettiğini ve insanı Allah’a yakınlaştırdığını vurgulamıştır.

İbn Ataullah, zikrin yanı sıra duaya da büyük önem vermiştir. Ona göre, dua, kulun Allah’a yalvarması, O’ndan yardım istemesi ve O’na sığınmasıdır. İbn Ataullah, zikir ve duanın birlikte yapılması gerektiğini, bu sayede kulun Allah’a daha yakın olacağını ve dualarının kabul olacağını savunmuştur.

İki Sufinin Zikir Anlayışlarının Karşılaştırılması

İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın zikir anlayışları bazı noktalarda farklılık gösterse de, her ikisi de zikrin kalbi arındırdığını, Allah’a yakınlaştırdığını ve ihsan makamına ulaştırdığını vurgulamışlardır. İmam Rabbani sessiz zikri, İbn Ataullah ise cehri zikri benimsemiştir. Bu farklılık, her iki sufinin farklı tarikatlara mensup olmasından ve farklı mizaçlara sahip olmasından kaynaklanmaktadır.

Ancak, her iki sufi de zikrin sadece dil ile yapılan bir tekrar olmadığını, kalbin Allah sevgisiyle dolması, O’nun azametini idrak etmesi ve O’nunla sürekli bir bağ kurması gerektiğini vurgulamışlardır. Onlara göre, zikir, insanın manevi hayatına canlılık veren, onu gafletten uyandıran ve Allah’a yakınlaştıran bir ibadettir.

Sonuç

Zikir, kalbin ilahi ilimle aydınlanması ve idrakin artması için önemli bir araçtır. Zikir sayesinde kalp Allah sevgisiyle dolar, O’nun azameti idrak edilir ve O’nunla sürekli bir bağ kurulur. Zikir ve tefekkür birlikte yapıldığında, kalbin ilimle arınması ve idrakin artması daha kolay olur.

İmam Rabbani ve İbn Ataullah gibi önemli sufilerin zikir anlayışları, zikrin önemini ve kalbi arındırmadaki etkisini daha iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Her iki sufi de zikrin kalbi arındırdığını, Allah’a yakınlaştırdığını ve ihsan makamına ulaştırdığını vurgulamışlardır. Bu nedenle, zikre önem vermeli, kalbimizi Allah sevgisiyle doldurmalı ve O’nunla sürekli bir iletişim halinde olmalıyız.

Sen de Yorum Yap