Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması

Zikir ile İdrak: Kalbin İlahi İlimle Aydınlanması
Günümüz dünyasında, hızla akan hayatın karmaşası içinde kaybolan ruhlarımız, iç huzuru ve anlam arayışında çareler aramaktadır. Bu arayışın en kadim ve etkili yollarından biri ise zikirdir. Zikir, sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, kalbin derinliklerine nüfuz eden, ruhu arındıran ve insanı Yaratıcısıyla buluşturan bir köprüdür. Bu yazımızda, zikir ve tefekkürün kalbi ilimle arındırmadaki etkisini Kur’an ayetleri ve hadislerle açıklayacak, İmam Rabbani ve İbn Ataullah gibi İslam düşünürlerinin zikir anlayışlarını karşılaştırarak, zikrin manevi yolculuğumuzdaki önemini derinlemesine inceleyeceğiz.
Zikrin Anlamı ve Önemi
Zikir kelimesi, Arapça’da “anmak, hatırlamak, yâd etmek” anlamlarına gelir. İslam tasavvufunda ise zikir, Allah’ı (c.c.) anmak, O’nun isimlerini tekrar etmek, O’nun sıfatlarını tefekkür etmek ve O’nunla sürekli bir bağlantı halinde olmak demektir. Kur’an-ı Kerim’de zikrin önemi birçok ayette vurgulanmıştır. Örneğin, Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Öyle ise siz Beni zikredin ki Ben de sizi zikredeyim; ve Bana şükredin ve Bana nankörlük etmeyin.” (Bakara, 152) Bu ayet, zikrin Allah katındaki değerini ve önemini açıkça göstermektedir. Zikir, kulun Allah’a olan bağlılığını artırır, O’na yakınlaşmasını sağlar ve kalbinin nurla dolmasına vesile olur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de zikrin faziletine dair birçok hadis-i şerif buyurmuştur. Bir hadiste şöyle buyurulur: “Allah’ı zikretmek, kalplerin şifasıdır.” (Tirmizi) Bu hadis, zikrin sadece manevi bir pratik olmadığını, aynı zamanda kalbi hastalıklara karşı koruyan ve ona şifa veren bir ilaç olduğunu da ifade etmektedir. Zikir, kalbi kibir, riya, haset gibi kötü huylardan temizler ve yerine tevazu, ihlas, sevgi gibi güzel hasletler yerleştirir.
Zikir ve Tefekkürün Kalbi Arındırmadaki Rolü
Zikir ve tefekkür, birbirini tamamlayan iki önemli ibadettir. Zikir, dil ile yapılan bir tekrar iken, tefekkür ise akıl ile yapılan bir düşünmedir. Zikir, kalbi Allah’a yöneltir ve O’nunla bağlantı kurmasını sağlar. Tefekkür ise, Allah’ın yarattığı evreni, insanın kendi nefsini ve hayatın anlamını derinlemesine düşünerek, Allah’ın varlığını ve birliğini idrak etmeye yardımcı olur. Bu iki ibadetin birleşimi, kalbin ilahi ilimle aydınlanmasına ve arınmasına vesile olur.
Kur’an-ı Kerim’de tefekküre teşvik eden birçok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde akıl sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler ve derler ki: ‘Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, Sen yücesin. Bizi ateş azabından koru.’” (Al-i İmran, 190-191) Bu ayet, tefekkürün sadece bir düşünce egzersizi olmadığını, aynı zamanda Allah’a yakınlaşmanın ve O’nun azabından korunmanın bir yolu olduğunu da göstermektedir.
Zikir ve tefekkürün kalbi arındırmadaki rolünü daha iyi anlamak için, kalbin manevi yapısını incelemek gerekir. Kalp, insanın manevi merkezidir. İyi ve kötü tüm duygular, düşünceler ve niyetler kalpte şekillenir. Kalp, temiz ve sağlıklı olduğunda, insan doğruyu yanlıştan ayırt edebilir, iyiliği seçebilir ve Allah’a yönelebilir. Ancak, kalp kötü huylarla ve günahlarla kirlendiğinde, insan doğru yolu kaybeder, nefsine ve şeytana uyar ve Allah’tan uzaklaşır.
Zikir ve tefekkür, kalbi bu kötü huylardan temizler ve yerine güzel hasletler yerleştirir. Zikir, kalbi Allah’ın sevgisiyle doldurur, O’na olan bağlılığı artırır ve O’nun rızasını kazanmaya yöneltir. Tefekkür ise, insanın kendi nefsini tanımasına, hatalarını görmesine ve kendini düzeltmesine yardımcı olur. Bu sayede, kalp arınır, nurla dolar ve ilahi ilhamlara açık hale gelir.
İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın Zikir Anlayışları
İslam düşünce tarihinde zikir konusuna önemli katkılar sağlamış iki önemli şahsiyet, İmam Rabbani ve İbn Ataullah’tır. Her iki düşünür de zikrin önemini vurgulamışlar, ancak zikrin nasıl yapılması gerektiği konusunda farklı yaklaşımlar sergilemişlerdir.
İmam Rabbani’nin Zikir Anlayışı
İmam Rabbani (k.s.), Nakşibendi tarikatının önde gelen isimlerinden biridir. O, zikrin kalbi arındırmadaki ve Allah’a yakınlaşmadaki önemini vurgulamış, özellikle gizli zikir (zikr-i hafi) üzerinde durmuştur. İmam Rabbani’ye göre, gizli zikir, dil ile değil, kalp ile yapılan bir zikirdir. Bu zikirde, kul Allah’ı kalbinin derinliklerinde anar, O’nunla sürekli bir bağlantı halinde olur ve O’nun huzurunda olduğunu hisseder.
İmam Rabbani, zikrin faydalarını şu şekilde sıralar:
- Kalbi kötü huylardan temizler ve yerine güzel hasletler yerleştirir.
- Allah’a olan sevgiyi artırır ve O’na olan bağlılığı güçlendirir.
- Nefsin isteklerine karşı direnci artırır ve insanı günahlardan korur.
- Kalbi nurla doldurur ve ilahi ilhamlara açık hale getirir.
- İnsanı huzura ve sükunete kavuşturur.
İbn Ataullah’ın Zikir Anlayışı
İbn Ataullah el-İskenderi (k.s.), Şazeli tarikatının önde gelen isimlerinden biridir. O da zikrin önemini vurgulamış, ancak İmam Rabbani’den farklı olarak, açık zikir (zikr-i cehri) üzerinde durmuştur. İbn Ataullah’a göre, açık zikir, dil ile yapılan ve sesli olarak tekrar edilen bir zikirdir. Bu zikirde, kul Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını yüksek sesle tekrar eder, O’nunla coşkulu bir şekilde bağlantı kurar ve O’nun aşkıyla yanar.
İbn Ataullah, zikrin faydalarını şu şekilde sıralar:
- Kalbi gafletten uyandırır ve Allah’ı hatırlatır.
- Şeytanın vesveselerini uzaklaştırır ve insanı günahlardan korur.
- Kalbi nurla doldurur ve ilahi ilhamlara açık hale getirir.
- İnsanı coşkuya ve heyecana kavuşturur.
- Cemaatle yapılan zikirlerde, birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirir.
İki Düşünürün Zikir Anlayışlarının Karşılaştırılması
İmam Rabbani ve İbn Ataullah’ın zikir anlayışları arasındaki temel fark, zikrin nasıl yapılması gerektiği konusundadır. İmam Rabbani, gizli zikri tercih ederken, İbn Ataullah açık zikri tercih etmiştir. Ancak, her iki düşünür de zikrin kalbi arındırmadaki ve Allah’a yakınlaşmadaki önemini vurgulamıştır. Her iki zikir yöntemi de, kişinin kendi mizacına ve tercihine göre seçilebilir. Önemli olan, zikrin ihlasla ve samimiyetle yapılmasıdır.
Zikir ve İhsan Bilinci
Zikir, sadece dil ile yapılan bir tekrar değil, aynı zamanda bir ihsan bilincidir. İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmektir. Yani, zikir yaparken, kul Allah’ın huzurunda olduğunu hisseder, O’nun kendisini gördüğünü ve duyduğunu bilir ve O’na karşı saygı ve edep içinde olur. Bu bilinçle yapılan zikir, kalbi daha derinden etkiler ve insanı Allah’a daha çok yakınlaştırır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ihsanı şu şekilde tanımlamıştır: “İhsan, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Sen O’nu görmesen de, O seni görür.” (Buhari, Müslim)
İhsan bilinciyle yapılan zikir, kalbi kibir, riya, haset gibi kötü huylardan temizler ve yerine tevazu, ihlas, sevgi gibi güzel hasletler yerleştirir. Bu sayede, kalp arınır, nurla dolar ve ilahi ilhamlara açık hale gelir.
Zikir ve Huzur
Zikir, modern insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri olan huzuru sağlar. Günümüz dünyasında, stres, kaygı, endişe gibi olumsuz duygular insanları kuşatmış durumda. Bu duygulardan kurtulmanın ve iç huzuru bulmanın en etkili yollarından biri ise zikirdir. Zikir, kalbi sakinleştirir, zihni berraklaştırır ve insanı Allah’a yakınlaştırır. Bu sayede, insan iç huzuru bulur, hayata daha olumlu bakar ve sorunlarla daha kolay başa çıkar.
Kur’an-ı Kerim’de Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” (Ra’d, 28) Bu ayet, zikrin kalbe huzur verdiğini ve insanın ancak Allah’ı zikrederek tatmin olabileceğini açıkça göstermektedir.
Sonuç
Zikir, kalbi ilahi ilimle aydınlatan, ruhu arındıran ve insanı Yaratıcısıyla buluşturan bir köprüdür. Zikir ve tefekkür, kalbi kötü huylardan temizler, yerine güzel hasletler yerleştirir ve insanı huzura kavuşturur. İmam Rabbani ve İbn Ataullah gibi İslam düşünürlerinin zikir anlayışları, zikrin nasıl yapılması gerektiği konusunda farklı yaklaşımlar sunsa da, her ikisi de zikrin önemini vurgulamıştır. Önemli olan, zikrin ihlasla, samimiyetle ve ihsan bilinciyle yapılmasıdır. Unutmayalım ki, zikir, kalbin şifasıdır ve ruhun gıdasıdır.
Sen de Yorum Yap