Rabbanî İlim: Allah’ın Öğrettiği Bilginin Sırları
Rabbanî İlim: Allah’ın Öğrettiği Bilginin Sırları
İnsanlık tarihi boyunca bilginin kaynağı, mahiyeti ve sınırları daima merak konusu olmuştur. Gerek felsefi, gerekse dini geleneklerde bilgiye ulaşmanın farklı yolları ve mertebeleri üzerinde durulmuştur. İslam düşüncesinde ise bu arayış, Kur’an-ı Kerim ve sünnet ışığında şekillenmiş, ilim öğrenmenin ve anlamlandırmanın farklı boyutları keşfedilmiştir. Bu bağlamda, ‘Ledün İlmi’ olarak bilinen özel bir bilgi türü, İslam düşüncesinde önemli bir yer tutar. Bu yazımızda, Kehf Suresi 65. ayetinde geçen ‘وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا’ (Ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik) ifadesi ışığında Ledün İlmi’ni, Hızır (a.s.) kıssası, marifetullah ve tasavvuftaki keşif-şuhud kavramlarıyla ilişkilendirerek inceleyeceğiz.
Ledün İlmi Nedir?
Ledün İlmi, kelime anlamı itibarıyla “katımızdan olan ilim” demektir. Bu ilim, Allah Teala’nın doğrudan ve vasıtasız olarak, seçkin kullarına bahşettiği özel bir bilgidir. Bu bilgi, genellikle akıl yürütme, tecrübe veya öğrenme yoluyla elde edilemeyen, ilahi bir lütuf ve ihsan olarak telakki edilir. Ledün İlmi’ne sahip olan kişiler, gayb alemlerine vakıf olabilir, olayların iç yüzünü ve hikmetini anlayabilir, hatta geleceğe dair bazı bilgilere sahip olabilirler. Ancak bu, gaybı mutlak anlamda bilmek değil, Allah’ın izin verdiği ölçüde bilgi sahibi olmaktır. Çünkü gaybı mutlak olarak bilen yalnızca Allah’tır.
Ledün İlmi’nin kaynağı, Kur’an-ı Kerim’de açıkça belirtilmiştir. Kehf Suresi’nin 65. ayetinde, Musa (a.s.) ile yolculuk eden Hızır (a.s.)’a Allah Teala tarafından özel bir ilim verildiği ifade edilir: ‘وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا’ (Ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik). Bu ayet, Ledün İlmi’nin varlığını ve Allah’ın dilediği kullarına bu ilmi verebileceğini açıkça göstermektedir.
Hızır (a.s.) Kıssası ve Ledün İlmi
Hızır (a.s.) kıssası, Ledün İlmi’nin en somut örneklerinden biridir. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bu kıssada, Musa (a.s.), Hızır (a.s.) ile yolculuk yapmaya karar verir ve ondan kendisine eşlik etmesini ister. Ancak Hızır (a.s.), Musa (a.s.)’a, kendisiyle birlikte olmaya sabredemeyeceğini söyler. Çünkü Hızır (a.s.), Allah Teala’nın kendisine öğrettiği Ledün İlmi sayesinde, olayların iç yüzünü ve hikmetini bilmektedir. Musa (a.s.) ise, zahiri bilgilere sahip olduğu için, Hızır (a.s.)’ın yaptıklarının hikmetini anlamakta zorlanır.
Yolculukları sırasında Hızır (a.s.), bir gemiyi deler, bir çocuğu öldürür ve yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarı tamir eder. Musa (a.s.), bu davranışların nedenini anlamadığı için Hızır (a.s.)’ı eleştirir. Sonunda Hızır (a.s.), Musa (a.s.)’a bu davranışlarının hikmetini açıklar. Gemiyi delmesinin nedeni, zalim bir hükümdarın sağlam gemilere el koymasıdır. Çocuğu öldürmesinin nedeni, büyüdüğünde anne babasına isyan edecek olmasıdır. Duvarı tamir etmesinin nedeni ise, altında yetimlere ait bir hazinenin bulunmasıdır. Hızır (a.s.), bu olayların iç yüzünü, Allah Teala’nın kendisine öğrettiği Ledün İlmi sayesinde bilmektedir.
Hızır (a.s.) kıssası, Ledün İlmi’nin ne kadar değerli ve önemli olduğunu göstermektedir. Bu ilim sayesinde, olayların zahiri anlamlarının ötesine geçilebilir, hikmetleri anlaşılabilir ve doğru kararlar verilebilir. Ancak bu ilme sahip olmak, her kula nasip olmaz. Allah Teala, bu ilmi, dilediği ve layık gördüğü kullarına bahşeder.
Marifetullah ve Ledün İlmi İlişkisi
Marifetullah, Allah’ı bilmek, tanımak ve O’na yakınlaşmak anlamına gelir. İslam düşüncesinde, marifetullah, imanın kemale ermesi ve kulluğun özü olarak kabul edilir. Ledün İlmi ise, marifetullah yolunda ilerlemek için önemli bir araçtır. Çünkü Ledün İlmi sayesinde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri daha iyi anlaşılabilir, evrenin sırları çözülebilir ve insanın kendi özünü keşfetmesi kolaylaşır.
Ledün İlmi, akıl ve nakil yoluyla elde edilemeyen, doğrudan Allah’tan gelen bir bilgi olduğu için, marifetullah yolunda ilerlemeyi hızlandırır. Bu ilme sahip olan kişiler, Allah’ın varlığını ve birliğini daha derinden hisseder, O’nun kudretini ve hikmetini daha iyi anlar ve O’na olan sevgileri ve bağlılıkları artar. Bu nedenle, Ledün İlmi, marifetullah yolcuları için vazgeçilmez bir rehberdir.
Tasavvufta Keşif ve Şuhud Kavramları
Tasavvuf, İslam’ın manevi boyutunu derinlemesine yaşamayı ve Allah’a yakınlaşmayı amaçlayan bir disiplindir. Tasavvufta, keşif ve şuhud gibi kavramlar, manevi tecrübeleri ve bilgiye ulaşma yollarını ifade eder. Keşif, örtünün kalkması, gizli olanın açığa çıkması anlamına gelir. Şuhud ise, Allah’ın varlığını ve birliğini kalben müşahede etmek, O’nun cemalini görmek demektir.
Ledün İlmi, tasavvufta keşif ve şuhud yoluyla elde edilen bilgilerin bir parçasıdır. Sufiler, zikir, tefekkür, riyazet ve mücahede gibi yöntemlerle nefislerini terbiye ederek, kalplerini Allah’a açarlar. Bu sayede, Allah Teala’nın lütfuyla keşif ve şuhud halleri yaşarlar ve Ledün İlmi’nden nasiplenirler. Ancak bu, herkesin aynı derecede Ledün İlmi’ne sahip olacağı anlamına gelmez. Allah Teala, her kuluna, kendi kabiliyeti ve gayreti ölçüsünde Ledün İlmi’nden nasip verir.
Tasavvufta, Ledün İlmi’ne sahip olan kişilere “ehl-i keşf” veya “ehl-i şuhud” denir. Bu kişiler, manevi makamlarda yükselmiş, Allah’a yakınlaşmış ve O’nun sırlarına vakıf olmuşlardır. Onların sözleri ve davranışları, hikmet dolu ve yol göstericidir. Ancak bu kişilerin, her zaman doğruyu söyleyecekleri veya hata yapmayacakları anlamına gelmez. Çünkü onlar da insandır ve hata yapabilirler. Bu nedenle, onların sözlerini ve davranışlarını, Kur’an ve Sünnet ölçüsünde değerlendirmek gerekir.
Sonuç
Ledün İlmi, Allah Teala’nın seçkin kullarına bahşettiği özel bir bilgidir. Bu ilim, akıl ve nakil yoluyla elde edilemeyen, doğrudan Allah’tan gelen bir lütuf ve ihsandır. Hızır (a.s.) kıssası, Ledün İlmi’nin en somut örneklerinden biridir. Ledün İlmi, marifetullah yolunda ilerlemek ve tasavvufta keşif-şuhud halleri yaşamak için önemli bir araçtır. Ancak bu ilme sahip olmak, her kula nasip olmaz. Allah Teala, bu ilmi, dilediği ve layık gördüğü kullarına bahşeder.
Özetle, ‘وَعَلَّمْنَاهُ مِن لَّدُنَّا عِلْمًا’ (Ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik) ayeti, Rabbanî ilmin, Allah’ın dileğine bağlı olduğunu ve bu ilme mazhar olan kulların, olayların iç yüzünü ve hikmetini anlama yeteneğine sahip olduğunu vurgular. Bu ilim, marifetullah yolunda önemli bir rehber olup, tasavvufi tecrübelerde keşif ve şuhudun kapılarını aralar. Unutulmamalıdır ki, bu ilim, Allah’ın bir lütfudur ve O’nun izni olmadan elde edilemez.

Sen de Yorum Yap