İlmin Nur’u: Kur’an’da Bilgi ve Basiret İlişkisi

admin
5 0

İlmin Nur’u: Kur’an’da Bilgi ve Basiret İlişkisi

İslam düşüncesinde ilim, sadece kuru bir bilgi yığını olmanın ötesinde, insanı Allah’a yaklaştıran, ahlaki olgunluğa eriştiren ve doğru yolu gösteren bir nur olarak kabul edilir. Kur’an-ı Kerim ve Resûlullah ﷺ’ın sünneti, ilmin önemini vurgularken, onun basiretle yani kalp gözüyle birleştiğinde anlam kazandığını belirtir. Bu yazımızda, Kur’an ayetleri ve hadisler ışığında ‘ilim’ ve ‘basiret’ kavramlarını analiz edecek, İmam Gazâlî, İbn Sînâ ve İmam Ali (عليه السلام)’in bilgi anlayışlarını karşılaştıracak ve ilmin Allah’a yakınlaşmadaki rolünü açıklayacağız.

Kur’an’da İlim ve Basiret Kavramları

Kur’an-ı Kerim’de ilim, farklı anlamlarda ve bağlamlarda sıkça zikredilir. Genellikle bilmek, anlamak, idrak etmek, öğrenmek ve öğretmek gibi fiillerle ifade edilen ilim, aynı zamanda Allah’ın sıfatlarından biri olarak da karşımıza çıkar. Allah, Alîm’dir; her şeyi bilendir. İnsana verilen ilim ise, O’nun sonsuz ilminin bir yansımasıdır ve bu ilim, insanı yaratılış gayesine uygun yaşamaya yöneltmelidir.

Kur’an’da ilmin önemine dair birçok ayet bulunmaktadır. Örneğin, Zümer Suresi 9. ayette şöyle buyrulur: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Bu ayet, ilim sahibi olmanın, bilmeyenlere göre üstün bir konuma sahip olduğunu açıkça ifade eder. Yine Fatır Suresi 28. ayette, “Allah’tan ancak âlim olan kulları korkar.” buyrularak, gerçek ilmin Allah korkusunu ve takvayı beraberinde getirdiği vurgulanır. Bu korku, cehaletten kaynaklanan yanlış davranışlardan ve günahlardan uzak durmayı sağlar.

Basiret ise, sadece dış görünüşü değil, hakikati görmeyi, olayların arka planını anlamayı ve doğru çıkarımlar yapmayı ifade eder. Kur’an’da basiret, kalp gözüyle görme, idrak etme ve hakikate ulaşma anlamlarında kullanılır. En’am Suresi 104. ayette şöyle buyrulur: “Size Rabbinizden basiretler gelmiştir. Kim görürse kendi lehinedir, kim de kör olursa kendi aleyhinedir.” Bu ayet, basiretin insana sunulan bir lütuf olduğunu ve bu lütfu değerlendirmenin kişinin kendi sorumluluğunda olduğunu belirtir.

İlim ve basiret arasındaki ilişki, bir madalyonun iki yüzü gibidir. İlim, bilgi birikimini sağlarken, basiret bu bilgiyi doğru yorumlamayı ve anlamlandırmayı sağlar. Basiretten yoksun bir ilim, kişiyi kibire, gurura ve yanlış yönlendirmelere sürükleyebilir. İlim ve basiret bir araya geldiğinde ise, insanı hikmete ulaştırır ve Allah’a yakınlaştırır.

Resûlullah ﷺ’ın Hadislerinde İlim ve Hikmet

Resûlullah ﷺ, ilmin önemini her fırsatta dile getirmiş ve Müslümanları ilim öğrenmeye teşvik etmiştir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17). Bu hadis, ilim öğrenmenin sadece belirli bir kesime değil, tüm Müslümanlara yönelik bir sorumluluk olduğunu vurgular.

Resûlullah ﷺ, ilmi sadece öğrenmekle kalmayıp, onu hayata geçirmeyi ve başkalarına öğretmeyi de teşvik etmiştir. Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İnsan ölünce amel defteri kapanır, ancak üç şey hariç: Sadaka-i câriye, faydalı ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim, Vasiyyet, 14). Bu hadis, ilmin kalıcı bir hayır kaynağı olduğunu ve ölümden sonra bile kişiye fayda sağlayabileceğini gösterir.

Resûlullah ﷺ, hikmeti ilmin bir sonucu olarak görmüş ve hikmetin önemini vurgulamıştır. Kur’an-ı Kerim’de de hikmet, Allah’ın lütfu olarak nitelendirilir ve kime hikmet verilirse, ona çok büyük bir hayır verilmiş olduğu belirtilir (Bakara Suresi, 269). Hikmet, doğru karar verme, olayları doğru değerlendirme ve aklı selimle hareket etme yeteneğidir. İlim ve basiret birleştiğinde, insanı hikmete ulaştırır ve doğru yolu bulmasını sağlar.

İmam Gazâlî, İbn Sînâ ve İmam Ali (عليه السلام)’in Bilgi Anlayışları

İslam düşünce tarihinde, ilim ve bilgi kavramları farklı açılardan ele alınmıştır. İmam Gazâlî, İbn Sînâ ve İmam Ali (عليه السلام) gibi önemli şahsiyetler, bilgi anlayışlarıyla İslam düşüncesine önemli katkılar sağlamışlardır.

  • İmam Gazâlî: Gazâlî, bilgiyi akli ve nakli olmak üzere ikiye ayırır. Akli bilgi, aklın kendi başına elde ettiği bilgilerdir. Nakli bilgi ise, vahiy yoluyla elde edilen bilgilerdir. Gazâlî, aklın sınırlarını kabul eder ve vahyin rehberliğine ihtiyaç duyulduğunu savunur. Ona göre, en üstün bilgi, Allah’ı tanımaya ve O’na yakınlaşmaya vesile olan bilgidir. Kalbin temizlenmesi ve nefsin arındırılması, ilmin doğru anlaşılması ve hayata geçirilmesi için önemlidir.
  • İbn Sînâ: İbn Sînâ, akılcı bir yaklaşım sergileyerek, bilginin akıl yoluyla elde edilebileceğini savunur. Ona göre, akıl, duyular aracılığıyla elde edilen verileri işleyerek bilgiye ulaşır. İbn Sînâ, felsefe ve tıbbın yanı sıra, metafizik konularında da önemli çalışmalar yapmıştır. Ancak, Gazâlî gibi bazı İslam alimleri, İbn Sînâ’nın akılcı yaklaşımını eleştirmiş ve vahyin önemini vurgulamışlardır.
  • İmam Ali (عليه السلام): İmam Ali (عليه السلام), bilgiyi bir nur olarak görmüş ve onun ahlaki olgunluğa ve Allah’a yakınlaşmaya vesile olduğunu belirtmiştir. Nehcü’l-Belâga’da yer alan hutbelerinde ve sözlerinde, ilmin önemine, âlimlerin sorumluluğuna ve cehaletin tehlikelerine dikkat çekmiştir. İmam Ali (عليه السلام)’ye göre, ilim, amel ile desteklenmeli ve ahlaki değerlerle bütünleştirilmelidir. O, “İlim amele çağırır, eğer icabet ederse kalır, aksi takdirde gider.” sözüyle, ilmin hayata geçirilmesinin önemini vurgulamıştır.

Bu üç düşünürün bilgi anlayışları farklılık gösterse de, ortak noktaları, ilmin insanı daha iyi bir insan yapması ve Allah’a yakınlaştırması gerektiğidir.

İlmin Allah’a Yakınlaşmadaki Rolü

İlim, doğru kullanıldığında, insanı Allah’a yakınlaştıran en önemli araçlardan biridir. Allah’ın yarattığı evreni ve içindeki düzeni anlamak, Allah’ın kudretini ve azametini idrak etmeyi sağlar. Kur’an-ı Kerim’i okumak, anlamak ve onun hükümlerini hayata geçirmek, Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olur. Resûlullah ﷺ’ın sünnetini öğrenmek ve onun ahlakıyla ahlaklanmak, Allah’a olan sevgiyi artırır.

İlim, aynı zamanda, insanı tevazuya sevk eder. Gerçek âlimler, ne kadar çok şey öğrenirlerse, o kadar çok bilmediklerinin farkına varırlar ve Allah’a karşı daha mütevazı olurlar. Kibir ve gurur, ilmin nurunu söndüren ve insanı Allah’tan uzaklaştıran en büyük tehlikelerdir.

Sonuç olarak, ilim, sadece kuru bir bilgi yığını olmanın ötesinde, insanı Allah’a yakınlaştıran, ahlaki olgunluğa eriştiren ve doğru yolu gösteren bir nurdur. Bu nurdan istifade etmek için, ilim öğrenmeye gayret etmeli, onu basiretle birleştirmeli ve hayata geçirmeliyiz. Unutmayalım ki, ilmin gayesi, Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na yakınlaşmaktır.

Sen de Yorum Yap